KONUK YAZAR | Bergama eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın, Cumhuriyet Ege için yazdı…
Antik Çağ’da Ege Denizi çevresinde oluşan, doğa ve insan unsurlarını içeren dinsel inançlarda baş tanrı Zeus’tur.
Birçok tanrının yer aldığı bu inanç dünyasında baş tanrı Zeus’tur.
Zeus, “tanrılar tanrısı” olarak nitelenir.
Evrenin en yüce varlığıdır.
Göklerin ve şimşeğin tanrısı olduğu gibi aynı zamanda kozmik düzenin ve ilahi adaletin koruyucusudur.
Zeus’un gazabı, tanrılara ve onların oluşturduğu düzene karşı gelenlerin üzerine inen yıkıcı, ama aynı zamanda düzen kurucu bir güçtür.
Onun öfkesi yalnızca kişisel bir kin değildir; evrendeki dengeyi bozanlara karşı verilen kutsal bir tepkidir.
Zeus’un gazabı, ilahi düzenin bozulmasına, tanrılara saygısızlığa karşı bir cezalandırma biçimidir.
(Türkiye-Bergama Müzesindeki Zeus portresi)
Bu durumun en çarpıcı örneklerinden biri, Prometheus’a karşı gösterdiği öfkede görülür.
Evrenin ilk ilahi varlıklarından bir titan/gigant/dev olan Prometheus, tanrılardan ateşi çalıp insanlara vermiş, Zeus’un kurduğu evrensel düzende büyük bir yasa ihlali yapmıştır.
Tanrılarla insanlar arasındaki kozmik sınırı da aşmıştır.
Zeus’un ona karşı tepkisi çok sert olur.
Prometheus, Kafkas Dağları’nın dik kayalıklarına zincirlenir.
Her gün bir kartal gelir ve Prometheus’un karaciğerini yer.
Bu ceza, ilahi düzene karşı gelinmeyeceğini; karşı gelenlerin, sonsuz bir azapla cezalandırılacağını gösterir.
***
Antik Çağ’da Ege çevresinde “Tanrılar Tanrısı” Zeus’a adanan en görkemli mekânlardan biri, Bergama’daki Zeus Sunağı’dır.
Bir tapınaktan öte, baş tanrıya dilekte bulunma, kurban sunma amacıyla yapılmış bu yapı, o dönemin en muhteşem eserlerinden biri sayılıyordu.
Sekizinci dünya harikası olacak güzellikteydi.
Dış cephesini çevreleyen heykelimsi kabartmalar, yani frizler, dünya sanat tarihinde çığır açacak nitelikteydi.
Anlam ve eylem yüklü bu kabartmalar, daha sonra Orta Çağ’da barok ve gotik sanat akımlarına da esin veren bir üsluba sahiptir.
Bilindiği gibi, Zeus Sunağı’nın parçalarıyla birlikte kayıtlara geçen 1296 adet Bergama eseri (kayıt dışı olanların sayısı bilinmemektedir) şu anda Almanya’nın Berlin kentindeki bir müze/görünüşte hapishane olan yapıda tutulmaktadır.
1864–1878 yılları arasında açıkça kaçakçılık ve hırsızlıkla, 1884–1878-1906 yılları arasında ise şaibeli izinlerle bu eserler Bergama’dan Berlin’e taşındı.
(Berlin’deki Pergamon Müzesi/Hapishanesindeki Zeus Sunağı frizlerinden Zeus’un Titanlarla savaşı.)
Güya korunmak amacıyla götürüldüler; oysa asıl amaç, kültürsüz Germen geçmişine bir kimlik kazandırmaktı.
Eşsiz frizler ve heykeller şimdi büyük bir risk altındadır.
Berlin’in ortasından geçen Spree Nehri içindeki bir ada üzerine inşa edilen ve Zeus Sunağı’nın da içinde yer aldığı Berlin Müzesi/Hapishanesi çamura batmaktadır.
Ağır taş yapı, zemin çökmesi nedeniyle temellerinden sarsılmaktadır.
Nem nedeniyle heykeller yosun tutmakta, metal parçalar ise paslanmaktadır
Hem geçmişteki Alman kaçakçıların hem de bugün bu eserleri “kendi malı” gibi gören Alman yetkililerin, o dönemki devlet destekli kaçakçılığı ‘koruma’ olarak nitelendirme iddiası artık boşa çıkmıştır.
Evet, açıkça anlaşılmaktadır ki, eşsiz güzellikteki bu sunak ve Bergama heykelleri, bu muhteşem tarihî eserler, Berlin’de ne geçmişte ne de bugün gerektiği gibi korunabilmiştir.
(Berlin’deki Pergamon Müzesi/Hapishanesinde eserler yerinden sökülüyor)
***
Günümüz Alman yetkililerinin yaptığı açıklamalarda, bu vahim durumun farkına vardıkları görülmektedir.
Önce Müze/Hapishane’de “yenileştirme (inovasyon)” çalışmaları yapılacağını duyurarak binayı 2013 yılında ziyarete kapattılar.
Müze/Tutsak Evi yeniden düzenlenecekti.
Restorasyon olarak adlandırdıkları bu çalışmaların 2014, 2019 ve 2023 yıllarında tamamlanacağı zaman zaman açıklandı.
Ancak bu işin gerçek nedeninin basit bir “onarım” değil, çok daha ciddi bir sorun olduğu, bir süre sonra itiraf edilmek zorunda kalındı.
Mızrak artık çuvala sığmıyordu.
Müze/Hapishane inşa edilirken, binanın üzerine yapıldığı adanın yumuşak ve bataklık bir zemine sahip olduğu göz ardı edilmişti.
Hani Türkçede bir deyim vardır: “Çok bilen çok yanılır.”
Bergama eserlerini kaçıranların uzmanları da çok şey bildiklerini sanıyorlardı ama müze yapmak için bir bataklık seçmişlerdi.
Bu durum, tıpkı Amerikalı büyük yazar John Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar adlı eserindeki, akli gücü kıt Lennie’nin, sevdiceğini okşayarak öldürmesi gibidir.
Yumuşak ve bataklık zemin üzerindeki, Hitler döneminin mimarisine öncülük eden bu çirkin, ağır taş yapı, ada üzerinde yavaş yavaş çökmeye, çamura batmaya başlamıştır.
Yüzyılı aşkın süredir Zeus Sunağı’nın, “Tanrılar Tanrısı” Zeus’un esir tutulduğu bu ada, içerdiği eserlerle birlikte göz göre göre çökmektedir.
Üstelik, mermer parçaları birbirine bağlayan metal aksam, nehrin yoğun nemi nedeniyle paslanmakta; kurşun ve demir bağlantılar çürümekte, kopmaktadır.
Nem o kadar yoğundur ki, alt katlardaki depolarda bulunan tarihî eserlerin yosun tuttuğu kaçınılmaz görünmektedir.
***
(Berlin’deki Pergamon Müzesi/Hapishanesi 2013’den beri kapalı)
İşte bu bağlamda, çöküşün yakın zamanda durdurulamayacağı anlaşılmış olacak ki, Müze/Hapishane’nin 2037 yılına kadar kapalı kalacağı açıklanmıştır.
18 Ekim 2023 tarihli The New York Times gazetesinin verdiği bilgiler son derece ürkütücüdür.
Habere göre, Berlin Müze/Hapishanesi Müdürü Andreas Scholl, “tarihi eser korumacılığı açısından” akıl almaz açıklamalarda bulunmaktadır.
(Berlin Müzesi/Hapishanesi Müdürü Andreas Scholl, herhalde binanın nasıl çöktüğünü anlatıyor)
Aynı zamanda insanlık tarihine de korkunç bir not düşmektedir.
Bakın ne diyor:
“… the building was built on oak pylons drivenin to unstable, sandy ground, and Jens Küchler, the Project manager in charge of there novations, said renewing its foundations was crucial fo rlong-term stability.” “ The work, he said, is partly focused on a metal underground structure stretching across the island that “holds up the building.”
“Bina, sağlam olmayan, kumlu zemine (bataklık) çakılan meşe kazıklar üzerine inşa edilmiş. Restorasyondan sorumlu proje yöneticisi Jens Küchler, temellerin yenilenmesinin – yani binanın çökmemesinin – uzun vadeli istikrar açısından son derece önemli olduğunu bildiriyor.”
“Küchler, bu güçlendirme çalışmasının kısmen ada boyunca uzanan ve binayı ayakta tutacak bir metal yer altı yapısına odaklandığını söylüyor.”
Müze/Hapishane, bataklık bir zemin üzerine, meşe direkler üzerine inşa edilmiş; bu direkler çürümüş, bina çamura batmaktadır.
Çare olarak binayı korumak için, yapının ayakta durmasını sağlamak üzere metalden yeni bir temel yapılması planlanmaktadır.
Aman Allah’ım!
Duruma bakar mısınız?
Anadolu’nun, Bergama’nın eserlerini bu hâle getirmeye ne hakları var!
(Dış basında; Berlin’deki Pergamon Müzesi/Hapishanesinde “Neler Oluyor”)
***
Yapının çökmesi ve Zeus Sunağı ve Bergama eserlerinin, bu binadan tutulan Dünyanın birçok yerinden çalınmış eserlerin enkaz altında kalabilecek olması korkunç bir durum.
Bu felaketi önlemek amacıyla, Müze/Hapishane’nin 23 yıl boyunca kapalı kalacağı ve 1,5 milyar Euro (yaklaşık 45 milyar TL) harcanarak binanın çökmesinin engellenmeye çalışılacağı açıklandı.
Demek ki sorun ve tehlike inanılmaz boyutlarda.
Korumayı bir türlü becerememişler!
Yapının çökmesi ve Zeus Sunağı ile Bergama eserlerinin, bu binada tutulan dünyanın birçok yerinden çalınmış eserlerin enkaz altında kalma ihtimali korkunç bir senaryodur.
Bu proje kapsamında, Berlin’deki Bergama’nın Zeus Sunağı, çamura gömüldüğü yetmiyormuş gibi şimdi parça parça sökülüyor.
Tıpkı geçen yüzyılda topraktan kazıldıkları, duvarlardan söküldükleri, kağnılarla taşındıkları, gemilere yüklenip deniz aşırı kaçırıldıkları gibi.
Tıpkı II. Dünya Savaşı’nda bombalar altında bırakıldıkları gibi.
Tıpkı 1945’te Rusya’ya vagonlarla götürülüp, 1956’da Berlin’e geri getirildikleri gibi.
Frizler, heykeller yapboz gibi yerlerinden oynatılıyor.
Mermerler kırılıyor.
Geçmişte Alman kaçakçılar ve III. Friedrich gibi Alman devlet adamlarının arkeologlukla kaçakçılığı birbirine karıştırdığı gibi, şimdi de Alman mühendisler ve müzeciler Bergama eserleriyle restorasyonculuk oynuyor.
Yılda 1,5 milyon ziyaretçiden elde edilen gelirle kasaların yeniden doldurulması mı amaçlanıyor, acaba?
Bu iş için, Berlin Müzesi/Hapishanesi’nin çökmesini önlemek amacıyla 1,5 milyar Euro harcanması planlanmış.
Oysa bu kadar büyük bir parayla Zeus Sunağı ve Anadolu’nun tarihi eserleri Bergama’ya getirilip, üretildiği yerde bulundurulması ve sergilenmesi sağlanamaz mıydı?
Günümüz Alman yetkilileri ve ilgilileri, böyle bir geri verişin yüksek onuruna erişmezler mi?
(Dış basında-Yıl:2023; Berlin’deki Pergamon Müzesi/Hapishanesi 2037’ye kadar kapalı”)
***
Zeus, Antik Çağ’ın en büyük ilahi gücüydü.
Bir elinde şimşek, öbür elinde yıldırım, cezalandırıcı ve etkileyici yönünü simgelerdi.
Hiç kimse Zeus’la çatışmak ya da dalaşmak istemezdi.
Onu kızdırmak büyük bir felaketi davet etmekti.
Böyle bir davranışın sonucu yıkım olurdu.
19. yüzyılın sonunda, Alman kaçakçılar Zeus’un Sunağı’nı yerinden söküp Bergama’dan Berlin’e kaçırarak muhtemelen
Zeus’u kızdırdılar!
Hatta Zeus’un Pergamon tepesinde dünyaya geldiğine dair söylentiler de vardır.
Hiçbir ilahi güç, doğduğu ve var olduğu topraktan koparılmak istemez!
Belki de yıllardır Zeus’un Sunağı’nın içine hapsedildiği binanın, üzerinde bulunduğu adayla birlikte çökmesi, Zeus’un öfkesinin bir sonucudur (!).
Bornova’nın eski Belediye Başkanlarından, İzmir Milletvekillerinden ve CHP Genel Sekreterlerinden Kamil Oktay Sındır bu durumu şöyle ifade ediyor:
“Ne yaman gazap!”
Belki de Zeus, bir asır önce yapılan bu kültürel yağmanın ayıbını sürdüren günümüz yöneticilerini böyle cezalandırmaktadır.
(Zeus’un gazabı: Berlin’deki Pergamon Müzesi/Hapishanesinin temelleri çöküyor”)
Bu cezadan kurtulmanın tek yolu, Zeus’u ve Sunağı kendi toprağına, Bergama’ya geri göndermektir.
Yüzyıldır süren bu kaçırılmışlık ve kültürel tutsaklık saçmalığına son verilmelidir.
Anadolu ve Bergama, Zeus’u bekliyor!
Sefa Taşkın
11.05.2025
Karşıyaka/İzmir